https://www.giantbomb.com/profile/ucuzsmsonay/ https://www.youtube.com/@ucuzsmsonay/about https://social.msdn.microsoft.com/Profile/ucuz%20sms%20onay https://tr.gravatar.com/ucuzsmsonay https://myspace.com/ucuzsmsonay https://twitter.com/OnayUcuz https://tr.pinterest.com/ucuzsmsonay/ https://sway.office.com/LDXgxFiXgjWKqbxT?ref=Link https://www.shutterstock.com/tr/g/ucuz+sms+onay/about https://www.twitch.tv/ucuzsmsonay/about https://disqus.com/by/ucuzsmsonay/about/ https://www.pexels.com/@ucuz-sms-onay-471578935/ https://linktr.ee/ucuzsmsonay https://www.liveinternet.ru/users/ucuz_sms_onay/post498354202// https://dribbble.com/ucuzsmsonay/about https://www.flickr.com/people/197855678@N08/ https://about.me/ucuzsmsonay https://www.reverbnation.com/artist/ucuzsmsonay https://radiocut.fm/user/ucuzsmsonay/ https://www.zippyshare.com/ucuzsmsonay https://www.mixcloud.com/ucuzsmsonay/
Kategoriler
Haberler Seyahat

AB’nin Hint-Pasifik’te kendi sesini bulması gerekiyor – POLITICO

Viktor Buzna bir gazeteci, Pekin Üniversitesi’nde eski konuk araştırmacı ve Tayvan’daki Ulusal Sun Yat-sen Üniversitesi’nde doktora öğrencisidir.

Tayvan’daki herhangi bir Avrupalı ​​arkadaşınızla buluşun ve yakında adada kalmakla eve dönmek arasındaki imrenilmez seçimi duyacaksınız.

Avrupa şu anda Ukrayna’da dökülen kan, yüksek enflasyon, genişleyen toplumsal bölünmeler ve günlük yaşamı iç karartıcı ve zorlaştıran bir enerji krizi ile 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en zor zamanlarıyla karşı karşıya. Ayrıca Tayvan, Çin ile ABD arasındaki rekabet onu yavaş yavaş savaşın eşiğine getirmiş olduğu için büyüyen bir münakaşa deposu haline geldi.

Buna karşın, adadaki halkın ruh hali bu tür dış gerçeklerden uzaklaşıyor şeklinde görünüyor. Mahalli medya, çoğu zaman fazla politik olarak yönlendirildiği ve boğazlar arası ilişkilere ilişkin kapsamı sınırı olan olduğundan eleştirilir. Ayrıca politikacılar, Çin’den gelen artan tehditten fazlaca ABD ile ilişkiler hakkında konuşuyor ve mahalli halkın bir çok kafalarını kuma gömüyor şeklinde görünüyor. “Konfüçyüs kültürü, fikirlerini ifade etmek için kendine hakim olmayı emrediyor, sadece son zamanlarda mahalli halk giderek daha çok ihtiyatlı ve içine kapanık hale geldi.[ed]. Ulusal Sun Yat-sen Üniversitesi’nde beşeri bilimler profesörü olan François Bouchetoux, Tayvan’da dokuz yıl geçirdikten sonrasında artan toplumsal yabancılaşma ve hayal kırıklığını gözlemliyor.

O halde Tayvan’dakilerin Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un Avrupa’nın Tayvan Boğazı’ndaki rolüne ilişkin son yorumlarına pek saygınlık etmemesine şaşmamalı. Ve Macron’un Çin ile daha iyi iş fırsatlarından yararlanmak için Tayvan’ı bir pazarlık kozu olarak kullandığı fikri birçokları içinde endişelere yol açtı.

Fransa cumhurbaşkanı geçen ay Çin’i ziyaret ettikten sonrasında medya kuruluşlarına röportaj verdiğinde, Avrupa’nın ABD ile Çin arasındaki gerilime kapılmaması icap ettiğini söylemiş oldu. Macron’un ciddi iç ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya olduğu ve bundan dolayı Çin ile ekonomik ilişkileri canlandırmanın gündeminin ilk esnasında olabileceği yönündeki şüpheleri daha da güçlendiren Çin Başbakanı Xi Jinping ile meydana getirilen bir anlaşmanın sonucu olarak görülen yorumları geniş çapta görüldü.

Sadece Macron’un niyeti ne olursa olsun, AB içinde Tayvan hakkında inkar edilemez tartışmalara yol açtı. Bu ay Stockholm’de düzenlenen gayrı resmi bir görüşmede, üye ülkelerin dışişleri bakanları Çin mevzusunda stratejik bir münakaşa yürüttüler ve Yüksek Temsilci Josep Borrell, AB’nin Çin ile ortaklaşa iş tercihini sürdürdüğünü ve Pekin’i olmazsa olmaz bir oyuncu olarak gördüğünü, sadece Brüksel’in tutumunu vurguladığını altını çizdi. Tayvan’da değişmeden kalır. Ek olarak AB, güvenlik stratejisi kapsamında Ukrayna’daki savaşın yanı sıra Tayvan’ı iki temel güvenlik endişesinden biri olarak görmektedir.

jinping macron
Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, solda ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron | Getty Images vesilesiyle Jacques Witt/Havuz/AFP

Avrupa Konseyi’nin Haziran ayı sonuna kadar Borrell’in yeni yaklaşımını onaylaması halinde, bu AB’nin mevcut Tayvan politikasından bir sapma anlamına gelecek. Bloğun 2021 Hint-Pasifik stratejisi, ihtiyatlı bir üslupla de olsa Tayvan sorununu yalnızca özetlemek gerekirse ele alıyor ve ada devletini ilk olarak bir tecim ortağı olarak tanımlıyor.

Bununla beraber, bununla birlikte Avrupa, Hint-Pasifik bölgesinde bu ılımlı hedefleri bile uygulamadaki tembelliği sebebiyle hâlâ eleştirilerle karşı karşıyadır. Ve Tayvan’ın bakış açısına gore, ister güvenlik ister ekonomik ilişkiler olsun, AB’nin pozisyonunun en yüksek önceliğe haiz olmadığı açıktır. Bunun yerine, Japonya yada Cenup Kore şeklinde bölge ülkeleri geniş çapta tartışılırken, ABD Tayvan’ın kilit ortağı olmaya devam ediyor.

Tüm bu paydaşların değişik pozisyonları, kısa sürede Taichung’daki Ulusal Chung Hsing Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferansta iyi bir halde yansıtıldı. “Savaştayız. Eski ABD askeri uzmanı Guermantes Lailari, tereddütlü Amerikan müttefiklerini hedef alarak, savaştaymış şeklinde davranın” dedi. Sadece başka bir katılımcı, Zsuzsa Anna Ferenczy, Çin’e yönelik gereksiz provokasyonun tehlikelerini vurgulamak yerine bu cenk söylemini reddetti. AB-Tayvan ilişkileri uzmanı Ferenczy, 27 üye ülke arasındaki koordinasyonun Tayvan problemininin AB düzeyinde ilerlemesini zorlaştırdığının da altını çizdi.

Tayvanlı bir boğazlar arası ilişkiler uzmanı olan I-Chung Lai, “AB, Tayvan’ı korumak için çaba sarfetmek için askeri güçle katkıda bulunmak zorunda değil, sadece desteğine gereksinim duyulan başka cepheler de var” diye ekledi. Hakkaten de siyasal düzeyde AB, Çin’in bir saldırıdan korunmasına destek olacak bir anlatı yapmaya destek olabilir ve ek olarak Tayvan’ın ekonomik gücüyle Çin baskısına direnmesine destek olabilir. Askeri danışma kabiliyetlerine haiz Çin kuvvetlerinin konuşlandırılmasının izlenmesine destek olabilir yada Çin’e karşı bir karşı kuşatım oluşturulmasını destekleyebilir.

“Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri de dahil olmak suretiyle birçok üye devlet, Hint-Pasifik stratejilerini AB’ye ek olarak uyarladı. Sadece netice ne olacak?” diye sordu Ulusal Tayvan Üniversitesi Avrupa Birliği Merkezi yöneticisi Marc Cheng. Ona gore, AB’nin stratejik planlamasında genel bir belirsizlik var – Ukrayna ihtilafının Avrupa bunu öngörmeden patlak vermesi gerçeğiyle kanıtlanıyor – ve blok içinde birleşik fiil mevzusunda hala birçok düşünce farklılığı var.

AB’nin Hint-Pasifik gündemi de şu anda tüm bu belirsizlikleri yansıtıyor.

Cheng, “Fransa’da düzenlenen bir çalıştayda yüksek rütbeli subaylarla Avrupa Hint-Pasifik stratejisini münakaşa fırsatım oldu” diye devam etti. “Tayvanlı araştırmacılar olarak biz oraya onların fikirlerini öğrenmek için gittik, sadece birçok katılımcının bizlerden AB ve Fransa’nın stratejisiyle ilgili cevaplar beklediği hissine kapıldım. Avrupa’nın bölgede neyi başarmak istediği ve Tayvan ile iyi mi ortaklaşa iş yapabileceği mevzusunda net olması mühim” dedi.

Ve Hint-Pasifik bölgesinin ne anlama geldiği mevzusunda kendi uzun vadeli fikirlerine haiz olmak hem Tayvan’ın hem de Avrupa’nın çıkarınadır – ABD’nin terimi tanımlaması sürdürülebilir bir çözüm değildir.

Kategoriler
Haberler Seyahat

Yardım kuruluşu CEO’su savunmasız ufaklıklara yardım etmek için ‘beraber çalışmamız gerekiyor’ diyor

Manchester bölgesindeki gençleri destekleyen bir hayır kurumu olan Manchester Youth Zone’un CEO’su Amanda Naylor ile konuştuk.

Kategoriler
Haberler Seyahat

Birincil korumayı güçlendirmek için yürekli adımlar atılması gerekiyor

  1. Peter Meyerhalk sağlığı profesörü1,
  2. Srinivasa Vittal Katikireddihalk sağlığı ve sıhhat eşitsizlikleri profesörü1,
  3. Katherine Smithhalk sağlığı politikası profesörü2
  1. 1MRC/CSO Toplumsal ve Halk Sağlığı Bilimleri Birimi, Sıhhat ve Refah Okulu, Glasgow Üniversitesi, Glasgow, Birleşik Krallık
  2. 2Toplumsal Hizmet ve Toplumsal Siyaset Okulu, Strathclyde Üniversitesi, Strathclyde, Birleşik Krallık
  1. Yazışma: P Meier petra.meier{at}glasgow.ac.uk

Politikacılar duymayı seçerse, önleme davası inkar edilemez.

Birincil koruma, fena sağlığın altında yatan sebeplerin üstesinden gelir, başlangıcını önler yada mühim seviyede geciktirir, popülasyonlardaki hastalık yükünü azaltır ve bireylerin daha uzun, daha sıhhatli yaşamalarına destek sunar. Bu da sıhhat ve toplumsal bakım sistemleri üstündeki baskıyı azaltır. Birincil koruma, sağlığın toplumsal, ekonomik, çevresel ve ticari belirleyicilerinin eşitsiz dağılımını ele alarak – mesela, yoksulluğu azaltmak, hava standardını düzenlemek yada sağlıksız malları vergilendirmek yöntemiyle – sağlıkta eşitliği teşvik eder.1 Bununla birlikte ekonomik açıdan da anlamlıdır: Hastalığı önlemek, tedavi etmekten çoğu zaman daha uygun maliyetlidir, insanların emek harcama kapasitesini korurken sıhhat sistemleri ve bireylere para tasarrufu sağlar.2

Bu yüzden, İngiltere’nin baş tıp yetkilisi Chris Whitty’nin kısa bir süre ilkin birincil korumaya ilişkin eylemin siyasal bir seçim bulunduğunu belirtmesi ve bakanları ve mahalli liderleri, sıhhat sorunlarının temel nedenleriyle savaşım eden politikaları yürürlüğe koyma mevzusunda yürekli olmaya çağırması memnuniyetle karşılanmaktadır.3 Bir devlet görevlisi için bunlar ağır sözler.

Gene de, Birleşik Krallık hükümeti bu kadar isteksiz göründüğünde, iyi mi başka bir sonuca varabileceğini görmek zor…

Kategoriler
Haberler Seyahat

AB’nin Batı Şeria’daki gerçekleri anlaması gerekiyor – POLITICO

Eve Geddie, Internasyonal Af Örgütü’nün AB ve Avrupa Konseyi’ne yönelik çalışmalarını yöneten Internasyonal Af Örgütü’nün Avrupa Kurumları Ofisi’nin direktörüdür.

Bu ayın başlarında, Avrupalı ​​diplomatlardan oluşan bir kurul, İsrailli yerleşimcilerin acımasız saldırılar düzenlemiş olduğu Nablus Valiliği’ndeki iki Filistin kasabası olan Huwara ve Za’tara’yı ziyaret etti.

Huwara çevresindeki sertlik, yüzlerce İsrailli yerleşimcinin katılmış olduğu, ölçeği ve yoğunluğuyla dikkat çekiyor. Sadece işgal altındaki Batı Şeria’daki Filistinliler için bu devlet destekli saldırılar uzun süredir yaşamın rutin bir parçası. Faillerin neredeyse asla hesap vermemesi, İsrail askerlerinin şiddetin bir kısmına iyi belgelenmiş iştirakı ve yerleşimlerin internasyonal hukuka meydan okuyarak genişlemeye devam etmesi, İsrail’in uyguladığı bir apartheid sisteminin tezahürleridir. yetkililer Filistinlilere dayatıyor.

Avrupalı ​​diplomatlar ziyaretlerinin arkasından mahkum Huwara’da Filistinlilere yönelik saldırıların yanı sıra aynı gün iki İsrailli yerleşimcinin Filistinli bir silahlı adam tarafınca öldürülmesi ve “tüm sivilleri koruma ve hesap verebilirliği sağlama” gereğini vurguladılar.

Bunlar kesinlikle övgüye kıymet hedefler, sadece apartheid ortadan kaldırılmadan gerçekleştirilemeyecekler. Ve Avrupa Birliği’nin İsrail’in Filistinlilere dayattığı sistemin gerçekliğini tanıması gerekiyor – bunu yapana kadar, bu ifadeler sözde sözden birazcık daha fazlası olacak.

Internasyonal Ceza Mahkemesi’nin Roma Tüzüğü, apartheid’i insanlığa karşı bir kabahat olarak tanımlıyor. bir ırk grubu diğerine gore.

Af Örgütü, Şubat 2022’de yayınladığı bir raporda, İsrail makamlarının Filistinlilere yönelik muamelesinin tam da bu tanıma dayanarak apartheid olduğu sonucuna vardı.

Filistinliler, İsrail’in etkin kontrolü altında yaşadıkları her yerde -İsrail’de, İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda (OPT) yada sığınmacı olarak öteki ülkelerde- İsrail yetkilileri onları dizgesel baskı ve tahakküm altına alıyor. Ve Af Örgütü’nün raporu, İsrail yasalarının ve politikalarının Filistinlileri haklarından, topraklarından ve kaynaklarından yoksun etmek için hususi olarak iyi mi tasarlandığını göstererek, bunun detaylı kanıtını sağlamış oldu.

Internasyonal Af Örgütü bu şekilde bir sonuca varan tek şahıs değil — Filistinli, İsrailli ve internasyonal örgütler, iki BM Hususi Raportörü, Cenup Afrika hükümeti ve birkaç eski İsrailli yetkili de aynı şeyi söylemiş oldu. Sadece apartheid’in araçlarını -yasadışı cinayetler, yerleşim yerlerinin genişletilmesi, ev yıkımları ve Filistinlilerin ifade özgürlüğünün bastırılması- tüm kınamalarına karşın AB, bu apartheid sistemini kabul etmeyi hâlâ reddediyor.

Bu senenin Ocak ayında Avrupa Komisyonu, apartheid terimini İsrail Devleti ile bağlantılı olarak kullanmanın “uygun olmadığını” düşündüğünü açıkça belirtti. Yorum, Avrupa Parlamentosu Üyeleri tarafınca iletilen bir soruya yazılı bir cevap olarak yapılmış ve Komisyon adına Yüksek Temsilci Joseph Borrell tarafınca iletilmiştir.

Komiserler içinde uzun devam eden müzakerelerin sonucu olan yanıtta, ilkin Komisyonun Af Örgütü’nün raporuna “lüzumlu ilgiyi” gösterdiği belirtilmiş, arkasından apartheid bulgusunu reddetmiş ve İsrail’e yönelik bu tür eleştirilerin antisemitik bulunduğunu ima etmiştir.

Gene de, Internasyonal Holokost Anma Derneği’nin (IHRA) açıklamalarına atıfta bulunarak, yanıtın raporda ana hatları çizilen asli meselelerle bağdaştırılmaması ve bunun yerine müteakip olmayan bir yöntemi seçmesi sebebiyle, Komisyonun Internasyonal Af Örgütü’nün kanıtlarının yada analizinin tam olarak hangi yönlerine itiraz etmiş olduğu belirsizliğini koruyor. antisemitizmin yasal olarak bağlayıcı olmayan emek harcama tanımı, konumunun temeli olarak.

Komisyon, internasyonal hukukun önemini onlarca defa altını çizdi ve bunu Roma Statüsü’nü de teşvik ederek yapmış oldu. Gene de, yanıtında antlaşmanın apartheid tanımından bahsetmeyi bile dikkatsizlik etti.

12 İsrailli insan hakları örgütü o zamandan beri Af Örgütü’nün raporunu antisemitizmle ilişkilendirme girişimleriyle ilgili “ciddi endişelerini” dile getirdiler ve Komisyon’un İsrail’in apartheid’ını tanımamasını reddettiler. Bu örgütler, meşru eleştiriyi susturmak için antisemitizmi silahlandırmanın aslen yükselen antisemitizmi ele alma girişimlerini baltaladığını iddia ediyor.

Bu mevzuyu yakından takip edenler, AB’nin 27 Komiseri ve üye ülkesi arasındaki görüş ve pozisyonların değişik bulunduğunu biliyor. Borrell, Filistinlilerin acı çektiğinin oldukça iyi bilincinde. İnsanlığa karşı suçlarla ilgili yakın tarihindeki bir konuşmasında, Filistinlilerin İsrail güvenlik güçleri tarafınca öldürülmesine bilhassa atıfta bulunarak, “Filistin’de neler bulunduğunu hatırlamamız icap ettiğini” altını çizdi.

Buna karşılık, Avrupa Yaşam Tarzını Teşvik Eden Komiser Margaritis Schinas ve Komşuluk ve Genişlemeden Görevli Komiser Olivér Várheliy, İsrail eleştirisini antisemitizmle eş tuttular. Ve AB’nin antisemitizme karşı mücadelesine liderlik etmekle suçlanan Schinas daha da ileri giderek tartışmalı IHRA tanımının uygulanmasını destekledi ve teşvik etti. Bununla beraber, AB’nin onun nezaretinde geliştirilen antisemitizmi ele alma stratejisi, “IHRA tanımının eksiklikleri ve araçsallaştırılmasıyla ilgili artan endişeleri görmezden geldiği” için antisemitizm üstüne 54 akademisyen tarafınca eleştirildi.

Antisemitizm, hem Avrupa içinde hem de dünya genelinde ciddi bir kaygı deposudur ve AB, buna karşı mücadeleyi ciddiye almalıdır. Bununla beraber, tüm ülkeleri görevli tutan, üstünde anlaşmaya varılmış internasyonal insan hakları standartlarına dayanan İsrail eleştirisi, terimin geniş kullanımıyla yada yasal olarak bağlayıcı olmayan bir tanımın kullanılmasıyla göz ardı edilemez.

Ayrıca, son zamanlarda yerleşimleri genişletme ve Filistin bayrağının sergilenmesini engelleme sözü veren İsrail hükümetinin kendi eylemleri, bu gerçeği göz ardı etmeyi giderek zorlaştırıyor. Hükümet vatandaşlık ve ikamet kanunlarında ayrımcı değişimler yapmış oldu. Ve kaygı verici bir halde, son zamanlarda işgal altındaki Batı Şeria üstünde kapsamlı yetkileri Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’e devretti. Smotrich, yerleşimcilerin şiddetine cevap olarak Huwara’nın İsrail devleti tarafınca “yok edilmesi” icap ettiğini söylediğinde yoğun eleştirilere maruz kaldı. Bu eylemler, 8 Mart’ta 27 üye ülkenin tamamı adına Borrell’in – senelerdir görülmemiş – bir kaygı beyanına bile yol açtı.

AB’nin ilkelerini taahhüt etmedeki başarısızlığı ve hukuk bilimi ve araştırmasıyla ilgilenmemesi İsrail’i Filistinlilere karşı daha çok kabahat işlemeye teşvik etmekle kalmıyor, bununla beraber antisemitizme karşı mücadeleye de zarar veriyor.

Komisyon sulh ve adaleti ilerletmekle hakikaten ilgileniyorsa, İsrail makamlarının apartheid suçunu işlediğini kabul etmeli ve bu sistemi ortadan kaldırmaları için onlara baskı yapmak için elindeki tüm siyasal ve diplomatik araçları kullanmalıdır.

Kategoriler
Haberler Seyahat

AB’nin iklime zarar veren F gazları mevzusunda baskı yapması gerekiyor – POLITICO

İnsan yapımı florlu sera gazları (F-gazları), CO2’den oldukça daha fena bir süper küresel ısınma etkisine haizdir ve uzun süredir elektrik anahtarlama donanımlarında (elektrik altyapısı süresince bulunan temel donanım bileşenleri) yaygın olarak kullanılmaktadır. Atmosferdeki ısıyı ‘tutarak ve kilitleyerek’ iklim değişikliğine katkıda bulunurlar. Bazı F-gazları bununla birlikte PFAS yada ‘sonsuza kadar kimyasallar’ olarak da bilinirler ve şalt teçhizatında kullanıldıklarında çevreye ve insan sağlığına ciddi zarar verme riski taşırlar.

Ortaya koydukları mühim riskler göz önüne alındığında ve Avrupa’nın iklim değişikliğiyle mücadeledeki emellerini karşılamak için, AB’de elektrik şebekelerinde yeni kurulumlarda F-gazlarının kullanımının yasaklanması oldukça önemlidir. F-gaz Yönetmeliği’nin devam eden incelemesi, siyaset yapıcıların bu beklentiyi karşılaması ve şalt aleti üreticilerinin çoğunun ürün portföylerinde F-gazsız alternatiflere yönelik yapmış olduğu yatırımları tanıması için eşi olmayan bir fırsat sunuyor. Bu bağlamda, Avrupa Parlamentosu Çevre, Halk Sağlığı ve Besin Güvenliği Komitesi’nin yakın tarihindeki raporu doğru yönde atılmış bir adımdır.

AB’de elektrik şebekelerinde yeni kurulumlar için F-gazlarının kullanımının yasaklanması oldukça önemlidir.

F-gazına dayalı şalt teçhizatını desteklemeye devam etmek, sektöre fonları organik gaz alternatiflerine yönlendirmek yerine çevreye zararı olan teknolojiye yatırım yapmanın hala kabul edilebilir olduğu yönünde yanlış bir ileti verecektir. Netice olarak, elektrik şebekelerimizin karbondan arındırılmasını ve organik kaynaklı gaz teknolojilerinin uygun şekilde geliştirilmesini ve devreye alınmasını geciktirecektir. Ek olarak, operatörlerin şebekeye ‘bağlı’ kalabilmeleri için gri teknolojilere geri dönmeleri gerekeceğinden, yenilenebilir enerjiye meydana getirilen yatırımlar boşuna olacaktır. Bu yüzden, yenilenebilir Ar-Ge’ye yaptıkları mühim yatırımlara karşın, enerji geçişini destekleme fırsatları olmayacak.

Neyin tehlikede olduğu gerçeği açıktır. Elektrik şalt sisteminde kullanılan F-gazları, iklim değişikliğine kuvvetli bir halde katkıda bulunur. Karbondioksitten on binlerce kat daha çok zarar veriyorlar ve uzun atmosferik ömürleri, iklim üstündeki etkilerinin onlarca yıldan yüzyıllara kadar sürdüğü anlamına geliyor.

Neyin tehlikede olduğu gerçeği açıktır. Elektrik şalt sisteminde kullanılan F-gazları, iklim değişikliğine kuvvetli bir halde katkıda bulunur.

Elektrik şebekeleri Avrupa’nın stratejik özerkliğini koruma ihtiyacı

Geçen senenin sonlarında, şalt teçhizatında yaygın olarak kullanılan bir F-gazının patentine haiz olan ABD holdingi 3M, bu maddelerin 2025 yılına kadar aşamalı olarak kullanımdan kaldırılacağını duyurdu. Avrupalı ​​siyaset yapıcılar, F-gaz Yönetmeliği çalışmalarını tamamlarken bu tür duyuruları dikkate almalıdır. .

Bu, yalnızca endüstrinin bu zararı olan teknolojiden uzaklaşmaya hazır bulunduğunun açık bir işareti değil, bununla birlikte F-gazlarının AB’de şalt teçhizatında kullanılmasına hâlâ izin verilip verilmeyeceği, tedarik zinciri sorunları ve yüksek kıtlık riski yada yeni dışa bağımlılıklar ortaya çıkacaktır. Tehlikeli F-gazlarına dayanan şebekelerimiz yeterince kasvetli değilmiş şeklinde, buna Avrupa’nın enerji stratejik özerkliğinin açık bir halde zayıflamasını ilave edin.

“Konuşmayı yürü!”

Her neyse ki, çevre dostu ve ekonomik olarak sürdürülebilir bir alternatif var: organik kaynaklı gazlar. Bunların herhangi bir sıhhat yada çevre riski yoktur ve kurulum için daha yüksek başlangıç ​​yatırımları gerektirmelerine karşın, mühim seviyede daha düşük bakım maliyetleri gerektirirler. Bugün, iletim ve dağıtım üreticilerinin bir çok, çözümlerini organik kaynaklı gaza dayandırmıştır ve birçok uygulama mevcuttur ve operasyonda başarıyla kanıtlanmıştır.

Her neyse ki, çevre dostu ve ekonomik olarak sürdürülebilir bir alternatif var: organik kaynaklı gazlar.

Sual şu: Önde gelen endüstrinin büyük bir kısmı ters yönde ilerlediğini açıkça belirtmişken, Avrupa niçin şalt teçhizatında F-Gazları mevzusunda ısrar etsin? Avrupa’yı bağımlılıklardan koruyabilecek, insan sağlığını daha iyi koruyabilecek ve Avrupa’nın çevresel taahhütlerini koruyabilecek organik kaynaklı gazlara göz yummayalım.

Piyasa katılımcıları, şalt teçhizatında F-gazlarını kullanmaya devam etmek yada organik kaynaklı gaz çözümlerine geçmek içinde karar vermeleri ihtiyaç duyulan bir yol ayrımındadır. Ek olarak, anahtarlama donanımı ortalama 40 senedir yerinde kalıyor, bundan dolayı ileriye dönük karar vermeden ilkin, operatörlerin iyi mi ilerlemeleri gerektiğine dair siyaset yapıcılardan net bir sinyal almaları gerekiyor.

AB’nin vatandaşlarını ve gezegeni koruma sorumluluğu vardır.

AB’de yeni kurulumlar için elektrik anahtarlama tertibatında F-gazlarının kullanımının yasaklanması zorunludur. AB’nin vatandaşlarını ve gezegeni koruma sorumluluğu vardır ve bu kimyasalların elektrik şalterlerinde yasaklanması bu sorumluluğu yerine getirmek için lüzumlu bir adımdır.

Tmakalesi Switching Gears for Net Zero Alliance (Mitsubishi Electric, Nuventura, Schneider Electric, Siemens AG, Siemens Energy ve Toshiba tarafınca entegre edilmiştir), Eaton, ILJIN Electric ve HSP Hochspannungsgeräte GmbH tarafınca ortak imzalanmıştır.

Kategoriler
Haberler Seyahat

Altı çocuk anası, doktorun ona “yatağa geri dön” demesinin peşinden ayaklarının ve başparmaklarının kesilmesi gerekiyor


Michelle Griffiths’e, böbrek enfeksiyonu geçirdiğini sanan doktorlar tarafınca “yatağa geri dönmesini” söylemesinin peşinden zatürree, sepsis ve akciğerde ihtimaller içinde bir kan pıhtısı teşhisi kondu.

Kategoriler
Haberler Seyahat

Kraliyet uzmanı, Meghan Markle’ın ‘jet sosyete yaşam seçimi için çabalaması gerekiyor’ diyor


Sussexes’i vuran son skandalda, Kraliyet yaşam öyküsü yazarı Tom Bower, Meghan Markle’ın Prens Harry’nin milyarlarca değilse bile milyonlar değerinde olacağını düşündüğünü iddia etti.

Kategoriler
Haberler Seyahat

Ukrayna’nın ön saflarının peşinde mahsur kalan milyonlara yaşam kurtarıcı yardım ulaştırmamız gerekiyor – POLITICO

Michael Young, Mercy Corps’un Ukrayna ülke direktörüdür.

2023’ün eşiğinde Birleşmiş Milletler, dünya genelinde insani desteğe muhtaç insan sayısının bir yıl öncesine nazaran neredeyse dörtte bir oranında arttığı mevzusunda uyardı. İklim değişikliği, COVID-19’un devam eden tesiri, yüksek enflasyon ve besin tutarları ve Ukrayna’daki savaştan meydana gelen bir artış.

Ukrayna’nın kendisinde, çatışmanın sivil yaşamlara verdiği zarar oldukça büyük oldu: 17.800’den fazla sivil zayiat – neredeyse kesinlikle hafife alınan bir sayı; 13 milyondan fazla şahıs evlerinden zorla çıkarıldı; ve okullar, hastaneler, cemiyet merkezleri, konut binaları ve avmleri dahil olmak suretiyle sivil altyapıya verilen 127 milyar doların üstünde hasar.

Sadece, bilhassa Afganistan, Yemen ve Somali benzer biçimde öteki yerlerdeki yardımın yetersiz fonlanmasıyla karşılaştırıldığında, Ukrayna’daki insani müdahale için internasyonal fon çok önemli olsa da, milyonlarca Ukraynalı hala yaşam kurtaran yardımlardan yoksun durumda. Bunun sebebi yetersiz finansman değil – Ukrayna’da liderliğini yaptığım Mercy Corps benzer biçimde insani yardım müesseselerinin, etken cephe hatlarının peşinde mahsur kalan ve Rus kontrolündeki bölgelerde yaşayan insanlara ulaşamaması.

2022’nin ikinci yarısında Ukrayna’nın kazanımlarının peşinden, Rusya güçleri şimdi ülkenin ortalama yüzde 18’ini denetim ediyor – tahmini nüfusu 4 milyonun üstünde olan bir bölge. BM, Rusya’nın kontrolündeki bu bölgeleri en ciddi insani gerekseme seviyeleri olarak sınıflandırıyor. Ve oradaki koşullar hakkında doğru informasyon toplamak zor olsa da, görgü tanığı raporları temiz suya yada sıhhat hizmetlerine erişim eksikliğinden bahsediyor; kapalı dükkanlar ve temel ihtiyaçlardan yoksunluk; mağazalar açık olsa, fiyatlar yükselse yada karaborsa gelişse bile; ve birçoğunun hayatta kalmak için gerekseme duyduğu şeyleri satın alacak parası yok.

Öyleyse niçin yardım gelmiyor?

Tıpkı sivillerin kendileri benzer biçimde, yardım teslimatları da Rus kontrolündeki bölgelere kolaylıkla girip çıkamıyor. Tüm cephe hattı süresince – 965 kilometre uzunluğunda – şu anda yalnızca bir şartlı operasyonel geçiş noktası var. Güneydeki Zaporizhzhia kenti civarlarındaki bir tarlada binlerce şahıs içeri girip çıkmak için günlerce dışarıda kuyruğa girerek fena işlem, gasp ve ihtimaller içinde gözaltılarla karşı karşıya. Ve bu geçiş bile artık bir çok süre kapalı.

Milyonlarca savunmasız insana ulaşmak için yardım müesseselerinin bu bölgelere daha çok insani erişim sağlamak için siyasal eyleme ihtiyacı var.

Bunun için insani eyleme müsaade eden ve teşvik eden yasal bir çerçeveye ihtiyacımız var. Pozitif yönde bir hareketle, Ukrayna Parlamentosu Rada, Eylül 2022’de Rusya kontrolündeki bölgelerde insani yardım harekâtının yasallaştırılmasını ve sınırı aşan yürekli gruplar için riskleri artıran bir belirsizliğe son verilmesini önerdi. Sadece bunun çatışmanın her iki tarafında da devam etmesini sağlamak için BM ve üçüncü taraflarca daha fazlasının yapılması gerekiyor.

Ek olarak cephe hattı süresince kurulan insani geçiş noktalarına ihtiyacımız var. Zaporizhzhia’daki zayıf geçişin tamamen açılması ve izlenmesi gerekiyor. Ve daha çok geçiş noktası oluşturma olasılığı pek ihtimaller içinde görünmese de, burada geçen yıl imzalanan ve halihazırda işleyen oldukça taraflı bir anlaşmadan, Karadeniz limanları için tahıl ihracatı anlaşmasından dersler alabiliriz. Titrek olmasına karşın, tutuyor benzer biçimde görünüyor.

ablukalar. Aralıksız bombardıman. Denetim hatları. Ön saflar. Ne yazık ki, bunlar yeni yada Ukrayna’ya özgü değil. Gene de, insani yardım çalışanları olarak, savunmasız siviller nerede olursa olsun, yaşam kurtarmak ve acıyı hafifletmek için mümkün olduğunca oldukça şey yapmanın bir yolunu bulmalıyız.

Bu oldukça önemlidir ve internasyonal insancıl hukuktur – hiçbir şey onu geçersiz kılmamalıdır.

11260242
İnsanlar 24 Ocak 2023’te Ukrayna’nın Bakhmut kentinde insani yardım almak için sırada bekliyor | Oleg Petrasyuk/EPA-EFE

BM vesilesiyle arabuluculuk icra eden siyasal liderler, amaçlı insani diplomasiyi tekrardan keşfetmeli ve yalnızca çatışmanın çapraz ateşindeyken değil, bununla beraber sıkışıp kaldıklarında da ciddi risk altında olan milyonlarca sivile erişim sağlamalıdır. askeri güçler tarafınca çizilen bir çizginin peşinde. Karadeniz tahıl anlaşmasının başarısını temel alan BM, geçmişte Suriye ve Yemen’deki öteki cephe hatlarında başarıya ulaşmış bir halde yapmış olduğu benzer biçimde, Kiev ve Moskova ile insani müzakerelere girmek için her fırsatı değerlendirmeli.

Yeni bir oldukça taraflı antak kalma, gerçek insani yardım aktörlerinin doğrulanmasını ve Rus kontrolündeki bölgelere erişime izin verilmesini sağlayabilir. Ve akredite edilmiş, yansız üçüncü şahıslar tarafınca meydana getirilen seyretme, tıpkı tahıl anlaşmasında olduğu benzer biçimde, yolsuzluğu ve yardım saptırmalarını azaltmak için harekete geçebilir.

Bu çözümler devamlı risk taşır ve çoğu zaman kırılgan ve kusurludur. Sadece, Ukrayna halkına yönelik internasyonal iyi niyet bu keskin dönüm noktasındaki en sert sınavında başarısız olmayacaksa, denenebilir ve denenmelidir.

İnsani yardımın güvence edilmesi de dahil olmak suretiyle harp yasalarına uyulmalıdır – cephelerin peşinde mahsur kalan 4 milyondan fazla insanoğlunun yaşamı buna bağlıdır.

Kategoriler
Haberler Seyahat

Akıl sağlığını iyileştirmek için ilkin psikiyatriye saygı duymamız gerekiyor

Lade Smith, Manchester Merkez Kütüphanesi’nde tabip olmak istediğini keşfetti, peşinden psikiyatriye yerleştirilmek “bir ampul anıydı” – şimdi Birleşik Krallık’ta bir kraliyet tıp kolejine liderlik eden ilk siyah hanım olmaya hazırlanıyor. Hastalar ve profesyoneller için işleri iyileştirmek için Kraliyet Psikiyatristler Koleji’nin tesirini kullanmaya kesin, yazıyor. Adele Suları

Shubulade (Lade) Smith, Temmuz ayında Kraliyet Psikiyatristler Koleji’nin (RCPsych) başkanlığını devraldığında, rahmetli babasının tavsiyesine uyacaktır.

Geçen yıl seçim kampanyası başladığında hedefinde rol yoktu, bu sebeple ölümcül hasta babasını ziyaret etmek için Londra’dan Manchester’a tertipli bir seyahat halletmeye odaklanmıştı. Beraber geçirdikleri son günlerde başucunda otururken, onu cumhurbaşkanlığına aday olmaya teşvik eden metinlerle kesintiye uğradı. Ona mesleğini yönetme fırsatından bahsettiğinde, ona “denemesini” söylemiş oldu.

O öldükten sonrasında, aday olmaya niyetini deklare etti ve kolejin onlarca senedir haiz olduğu en büyük seçim katılımlarından birinde (% 42,8) belirleyici bir oylamanın peşinden (üyelerin% 39,4’ü) kazanmıştır ve başkan olacak Temmuzda.

Bunu yaparak, başka bir mühim unvan daha alacak – Birleşik Krallık’ta bir tıp kraliyet kolejine başkanlık eden ilk siyah hanım olacak.

Heyecanlı bulunduğunu söylüyor, sadece pozisyonun kendisiyle ilgili olmaktan oldukça mesleğinin profilini yükseltmekle ve Birleşik Krallık’taki tüm psikiyatrlara işyerlerinde değişimi etkileme ve ruh sağlığı hizmetlerini iyileştirme fırsatı vermekle ilgili bulunduğunu ekliyor.

Faizden yararlanmak ve eşitsizliklerle savaşım etmek

Psikiyatristlerin değişiklik istediğini ve ruh sağlığına yönelik kamu çıkarından yararlanmanın tam zamanı bulunduğunu söylüyor. “Kampanya esnasında birçok psikiyatrla konuştum. Harikaydılar…

Kategoriler
Haberler Seyahat

Almanya’nın tazminat düşünen Polonyalıları ciddiye alması gerekiyor – POLITICO

Bu makaleyi dinlemek için oynat’a basın

Suni zeka tarafınca seslendirildi.

Philip Boyes, Londra ve Varşova merkezli bir konuşma yazarı ve kontakt stratejistidir.

Rahmetli büyük Polonyalı devlet adamı Władysław Bartoszewski, Polonya-Almanya ilişkilerini otomobil kullanmaya benzetti: Arada bir yan aynanızı denetim etmeye kıymet, dedi, fakat gözlerinizi dört açın.

Bartoszewski iki kez dışişleri bakanı, Auschwitz’den sağ kurtulan ve sorunlu komşular içinde uzlaşmayı korumak için çaba sarfeden etik bir otoriteydi. Ve bir süre Polonyalılar onun sözünü aldı. Sadece şimdi bu yakınlaşma, Polonya’nın iktidardaki Hukuk ve Hakkaniyet (PiS) hükümeti Berlin’in 2.

Alman liderliği, mevzunun kapandığını düşündüğünü ve yasal olarak doğru olabileceğini açıklayarak bu talepleri görmezden geldi. Sadece etik olarak, Almanya’nın hala ödemesi ihtiyaç duyulan bir borcu var.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un hükümeti Avrupa’nın kalbinde daha büyük bölünmeleri önlemek istiyorsa, Polonya’nın şikayetlerini dikkate almalı. Şu sebeple eğer çürümeye bırakılırsa, bu acı tarihsel çekişme, zamanı ulaştığında Rusya’nın Ukrayna için cenk tazminatı sağlama çabalarını pekâlâ karmaşıklaştırabilir.

Fakat bir insan yaşamının kıymeti tam olarak iyi mi belirlenir?

Polonyalı milletvekilleri son raporlarında, hem maddi hasarı hem de harpte öldürülen milyonlarca Polonyalıyı hesaba katan ve yaşamları süresince ekonomiye ne şeklinde katkıları olacağını tahmin eden yeni bir metodoloji kullandılar.

Dnipro, Kharkiv ve Mariupol’daki milletvekillerinin not aldığına kuşku yok, sadece Berlin gözünü kırpmıyor.

Almanya, tazminat mevzusunun 1945 Potsdam Konferansı’nda ele alındığını ve 1950’ler ve 1970’lerin Polonya hükümetleri tarafınca ve ek olarak Komünist rejimin düşüşünden sonrasında resmen reddedildiğini iddia ediyor.

Sadece burada, ulusların savaşın uzun vadeli duygusal maliyetlerini iyi mi paylaştığıyla bağlantılı daha derin bir mesele var.

1990’ların sonlarında Berlin’de büyürken, Polonyalı annem bana Almanlara karşı dikkatli olmayı öğretti. Zihninde, belli bir yaşın üstündeki herhangi biri kır grisi giyinmişti: Sokağımızda enerjik bir halde yürüyen, 70’lerinin başındaki o zayıf adam? Bir ihtimal eski bir Hitler Gençliği askeri talebesi. Bisikletli o gülen yaşlı hanım mı? Onun yaşındaki Polonyalılar bisiklete binemeyecek kadar ölü.

Annemin köklü endişesi anlaşılırdı. Holokost’tan sağ kurtulan kendi anası, cenk esnasında Almanlar tarafınca vuruldu ve yaşamının geri kalanını yaralarından dolayı acı çekerek yaşadı.

GettyImages 1246626868
Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un hükümeti Avrupa’nın kalbinde daha büyük bölünmeleri önlemek istiyorsa, Polonya’nın şikayetlerini dikkate almalı | Getty Images vasıtasıyla Luis Robayo/AFP

Bu tür Alman karşıtı önyargı, ailemdeki ve öteki pek oldukca kişideki günlük ev içi söylemi noktaladı – ve yalnız annemin nesli içinde değil. 1980’lerde kız kardeşimin Varşova’daki ilkokulunda, Nazi Alman askerlerinin gelişigüzel sigara içerken bebekleri duvarlara çarptığını gösteren görüntüler gösteriliyordu.

Annem ve Polonyalı akranları için, ülkeye değilse de sevdiklerine ihanet olarak görüldükleri için affetmek ve kapatmak zordu. İngiliz bir babanın – ve bununla beraber bir İngiliz-Alman Dostluk Ödülü sahibi – doğması benim için daha kolaydı. İngilizler, cenk zamanı travmasının en kötüsünden kurtuldular ve Polonyalıların aksine, ulusal ruha kökleşmiş bir acı anlatısına haiz değiller.

Polonya’nın mevcut sağcı hükümeti bu kızgınlığın bilincinde ve bu yıl yapılacak parlamento seçimleri öncesinde desteği seferber etmek için tazminat konusunu kullanıyor. Ipsos Enstitüsü’nün kısa süre ilkin yapmış olduğu bir anketin, Polonyalıların yüzde 66’sının Almanya’nın tazminat ödemesi gerektiği mevzusunda aynı fikir bulunduğunu ortaya koymasıyla, şaşırtıcı olmayan bir halde, katı Alman karşıtı propagandaları yankılanmaya başlıyor.

Bununla beraber, mevzuyu derinlemesine araştırmak, başka bir rahatsız edici tartışmayı tekrardan alevlendirme riski taşır – Nazi Almanyası tarafınca el konulmuş olan ve hemen sonra Polonya’nın cenk sonrası komünist hükümeti tarafınca kamulaştırılan Yahudi mülkünün tazminatıyla ilgili bir münakaşa.

Gene de, Berlin’in Polonya’nın tazminat talebini savuşturmak için yasal argümanlara bel bağlaması, düpedüz fena bir tarih. Tarihin kendisine yüklediği sorumluluğu taşımak Almanya’nın etik görevidir ve ilişkilerini uzlaştırma ihtiyacı aciliyet içinde artmaktadır.

Berlin’in Leopard 2 tanklarını Ukrayna’ya gönderme mevzusundaki kararsızlığı, Doğu Avrupa’da esasen ona daha çok siyasal ana paraya mal oldu, sadece kendisine sağlanan tanklar ve öteki askeri teçhizat için Avrupa’nın en büyük süratli onarım merkezini inşa etmek için Polonya ile güçlerini birleştirecek olursa, gene de itimatı geri alabilir. Ukrayna

Ek olarak, Ukrayna’nın savaştan ziyan olmuş altyapısını tekrardan inşa etme çabalarına öncülük ederek bir adım daha ileri gitmeli. Ukrayna için, tüm internasyonal toplumun ağır bir desteğini gerektirecek çağdaş bir Marshall Planı oluşturmaktan bahsediliyor, sadece Almanya endüstri şampiyonlarının desteğini alarak liderliği ele geçirebilir.

Almanya’nın Polonya ile uzlaşması, kim bilir Varşova’nın taleplerini dizginlemesi ve bir sonraki hükümetin daha azca milliyetçi ve Avrupa’ya daha açık olması umuduyla, buz şeklinde bir hız kazanmıştır. Sadece Polonyalıları hakkaten sinirlendiren şey ciddiye alınmamaktır.

Ukrayna’yı varoluşsal yıkımdan kurtarmanın ergonomik sorunları üstünde hızla beraber çalışmak, her iki taraf için de kıymetli bir vazife olacaktır – NATO ittifakını bir arada dokunabilecek ve kim bilir tarihsel şikayetleri iyileştirmeye destek olabilecek bir misyon.